Prof. Dr. Cengiz Tomar, 2-3 Kasım’da Astana’da gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı 10. Zirvesi’nde, Gazze‘deki insanlık kriziyle ve Türk dünyasıyla ilgili alınan kararları ve teşkilatın potansiyel gücünü AA Analiz için kaleme aldı.
***
Kuruluşunun üzerinden henüz 10 yılı aşkın bir süre geçen ve kısa sürede büyük başarılar elde eden Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) bu yılki zirvesi geçtiğimiz hafta Kazakistan’ın başkenti Astana’da “Türk Zamanı” temasıyla yapıldı. Gazze‘deki insani trajedinin gölgesinde yapılan 10. Zirve, 21. yüzyıl Türk dünyası için önemli bir köşe taşı olma niteliği taşıyor. 1990’lı yılların başında, yani bundan 30 yıl önce, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Türk devletlerinin bağımsızlığını kazanmasının ardından Amerikalı tarihçilerin “Tarihin Sonu” dedikleri, sözüm ona demokrasi, serbest piyasa ve Batılı değerlerin kazandığı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) önderliğinde tek kutuplu dünyadan dem vurdukları dönemler çok geride kalmış gözüküyor. Gazze krizi Batının bu anlamda meşruiyetini kaybettiğini bir kez daha ortaya koyarken, bizim alışık olduğumuz çifte standart için de bir turnusol kağıdı vazifesi görüyor.
Orta Asya’da küresel güçlerin nüfuz mücadelesi ve Türk dünyası
Rusya ile Çin’in tekrar sahneye çıktığı günümüzde Gazze’de uluslararası toplumun göster(eme)diği tutum yeni alternatiflerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Artık Batılı ülkelerin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, uluslararası hukuk ve adalet gibi değerlerden bahsetme cüretini göstermesi çok zor. Bunların yanı sıra Orta Asya’da Rusya, Çin, ABD ve Fransa gibi devletlerin nüfuz kurma çabalarına karşın, Türk devletleri çok kısa sürede önemli bir alternatif olmak üzere entegrasyonlarını tamamlamak yolunda önemli adımlar atıyor. Rusya’nın bölgedeki geleneksel nüfuzu, Çin’in son dönemdeki özellikle ekonomi ağırlıklı atakları ve son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bölgeye yaptığı çıkarma göz önüne alındığında bu zirve çok büyük anlamlar taşıyor.
Zirvede alınan en önemli siyasi kararlar Gazze’de sivillere karşı yapılan katliamların kınanarak bir an önce ateşkes çağrısı yapılması, Filistin’de iki devletli çözümün vurgulanması ve Azerbaycan’ın Karabağ’daki haklılığıyla son zaferlerinin teyit edilmesiydi. 100. yılını kutlayan Türkiye’nin bu sevincine bütün Türk dünyası da ortak oldu. Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in zirveye Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın (ö. 734) “Ey Türk İlim (devletim), kendine dön, kendini anla, yine yükseleceksin.” sözleriyle başlaması kayda değerdi. Zira Göktürkler (552-745) tarihte Türk adını kullanan ve Türk boylarının birleştikleri ilk siyasi yapılanmaydı. Bu tarihi cümle Türklerin ancak kendi tarih ve birlikteliklerini anlayarak yükselebileceklerinin en veciz ifadesiydi.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise konuşmasında özellikle ekonomi ve ticaret alanında işbirliğine, bunun için ulaşım ve boru hatlarının geliştirilmesine, yatırım fonuna, ticari prosedürlerin kolaylaştırılmasına ve yüksek öğretim alanında işbirliğine değinirken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci statüsü ile Türkmenistan’ın tam üyeliğe geçmesi gerektiğine vurgu yaptı. Erdoğan’ın 30 yıldır çözülemeyen ortak dil ve bunun ön şartı olan alfabe birliğine özel olarak temas etmesi konunun ne kadar hayati olduğunun bir göstergesiydi. Bu arada bir not olarak bütün cumhurbaşkanlarının kendi dil ve lehçelerinde konuştuğunu kaydetmek gerekir.
Kuvveden fiile Türk dünyası
Astana Bildirisi’nde özellikle dış politika ve güvenlik alanında mevcut işbirliğinin ve savunma sanayisinin geliştirilmesine vurgu yapılması önemliydi. Zirvede uluslararası ticaretin ve ekonomi işbirliklerinin artırılmasıyla ilgili hususlar ön plana çıktı. İstanbul merkezli Türk Yatırım Fonu’nun kuruluş prosedürleri büyük ölçüde tamamlandı. Özelikle üye ülkeler arasında hızla, ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik mekanizmalar kurulmaya ve geliştirilmeye çalışılıyor. Kazakistan’da kurulan TURANSEZ özel ekonomik bölgesi için Kazakistan iç mevzuatı da değiştirilmiş durumda.
Hem Erdoğan’ın konuşmasında hem de Astana Zirvesi nihai metninde Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru boyunca ulaştırma faaliyetlerinin kolaylaştırılması ile fiziki ve dijital altyapının bir an önce oluşturulması gerektiği kayda geçirildi. Tabii bu noktada Zengezur Koridoru’nun açılması hayati önemi haiz. Bu bağlamda “Yeni İpek Yolu” olarak adlandırabileceğimiz Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı, Doğu Zengezur Ekonomik Bölgesi ile Azerbaycan Cumhuriyeti ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni birbirine bağlayacak. Bu hat ayrıca, Çin-Kırgızistan-Özbekistan demir yolu ile Tirmiz-Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver demir yollarının süratle geliştirilmesiyle, Doğu-Batı yönünde, özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra gündeme gelen koridor savaşlarında Türk dünyasının ön almasını sağlayacak en verimli hat olarak öne çıkıyor.
Bu arada somut bir gelişme olarak Türkiye’den Özbekistan’a ilk blok yük treninin Aralık 2022’de hareket ettiğini not edelim. Bildiride ayrıca teknoloji, teknopark, bilgi teknolojileri ile tarım alanlarında ortak çalışmalara büyük yer ayrılmış durumda. Bildirinin diğer önemli kısımları önemli işbirliği ve ortaklık imkanları bulunan eğitim, sağlık, turizm, diaspora, medya ve kültür gibi alanlarda maddeler içeriyor.
Daha önceki zirvelerde kabul edilen 2040 Türk Dünyası Vizyonu Belgesi ve 5 yıllık planlamalarla uyumlu bir şekilde kaleme alınan ve liderlerin imzasıyla akdedilen Astana Sonuç Bildirisi 21. Yüzyılda Türk Dünyasının birliği ve geleceği açısından önemli bir metin. Avrupa devletlerinin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurdukları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun nasıl Avrupa Birliği’ne (AB) dönüştüğünü hatırladığımızda, Türk Devletleri Teşkilatı’nın, dünyanın şu an içerisinde bulunduğu bu buhran döneminde farklı bir alternatif olarak çok stratejik bir coğrafyada önemli bir potansiyel taşıdığını ifade etmemiz gerekir. Şayet şu ana kadar Türk Devletleri Teşkilatının hayata geçirdiği projeler göz önüne alınırsa, 30 yıl önce hayal dahi edemediğimiz bu birlikteliğin, 2040 Vizyon Belgesi’ndeki hedefler gerçekleştirildiğinde, yazının başlığında sorduğumuz “21. yüzyıl bir Türk Yüzyılı olabilir mi?” sorusuna rahatlıkla “neden olmasın” şeklinde bir cevap verebiliriz.
[Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi emekli öğretim üyesidir.]
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.